25 Eylül 2015 Cuma

O kadar..

Keşke bu hayatı “o kadar” yaşabilsek dimi?
Mesela o kadar ömrümüz olsa
O kadar sevebilsek
O kadar mutlu olsak
O kadar çocuğumuz olsa
O kadar aşık olsak
Herşeyin “o kadar”ı demek en fazlası demek.
Herkesin hayatı kendine kadardır bu hayatta.
Bir başkasının “o kadar”ı senin en fazlan olamaz, olmamalıdır.
Yettiği kadarını yaşarsın. 
Sahip oldukların senin için en fazlandır ki bunu farkına vardığın zaman “o kadar” ı yaşamış olursun.
Yaşadıkların, yaşamadıkların ve yaşayamadıklarında senin “o kadar”ının bir parçasıdır. 
Ve sen kendi hayatının “o kadar”ına kanaat edersen en fazlasını yaşamış olursun..

12 Eylül 2015 Cumartesi

O adama.!

Neresindeyim hayatın?
Kaç metre altında yada kaç metre üstünde.?
Nekadar uzağındayım yada nekadar derininde?
Kime borçluyum aldığım nefesi? Anneme mi? Hergünümü ona mı armağan etmeliyim:?
Yoksa beni hayata bağlayan sevgilime mi? 
Herkesin hakkını yercesine ona adıyorum sanki bugün aldığım nefesi.
Varlığıyla mutlu oluyorum, gülüşüyle mutlu oluyorum..aslında herşeyiyle mutlu oluyorum. Oyüzden tüm bencilliğimle adıyorum belkide kendimi ona.
Oyüzden açtığım her kapının arkasında o var..
Belkide bugün bensem, üniversiteyi bitirebilmişsem, kendime güvenebiliyorsam, başım dik olabiliyorsa bunların hepsi onun sayesindedir. Ve ben gerçektende kendimi ona borçluyumdur.
Beni ben yapan bu adana aşık olmak için bir sürü nedeni var aslında. Ve bugün hayatın neresinde olduğumu biliyorsam yada neresinde olmaya çalıştığımı onun üzerimde ki kanatları sayesinde.

TEŞEKKÜR EDERİM BENİ BEN YAPAN ADAM, TEŞEKKÜR EDERİM HAYATIMI ANLAMLI KILDIĞIN İÇİN..

16 Ağustos 2015 Pazar

Yaz Ortasından..

Okul bitti yazma bitti gibi oldu birazcık. Zorunluluklar ortadan kalkınca sanırım hepimize bir rahatlama geldi. Tabi yazında yatsınamaz bir payı var. 
Uzun zamandır bende yazmıyorum. Bir İstanbuldayım bir Ayvalıkta. Yaz okulu belimi iyice büktü desem yeri.:)) 
Herşey olması gerektiği gibi adım adım ilerliyor. Şimdi daha fazla beklenti içerisinde ve daha fazla sabırsızız sadece. Klasik insanoğlu formu olarak tabikide her seferinde daha fazla daha da fazla kafasında gidiyoruz.
Yaşadıklarımızla mutlu oluyoruz ama bir türlü yetinemiyoruz maalesef ki.
Kısaca hayatı tırmalamaya devam ediyoruz. 
Yaz ortasından benden bu kadar. Buralarda olduğumu bilin istedim.;)

22 Haziran 2015 Pazartesi

Olsalardı*

Heyecanla beklediğimiz her gün gelip geçiyor.
İçinde kayboluyoruz heyecanla beklediğimiz hergünün..
Biraz eksik, biraz burukta olsa yaşamamız gerekenleri yaşıyoruz hepimiz.
Olmasını dilediğimiz insanlar olmasada hissetmek için zorluyoruz kendimizi.
Zaman zaman "olsalardı?" derken yakalıyoruz kendimizi ama anımsaması zaman geçtikçe daha zor oluyormuş onu anlıyoruz.
Ve biryerden sonra hayatın akışında kayboluyoruz.
Kimimizde mutluluğa bir adım kala kaybediyor en sevdiklerini.
Tüm hayatları bir gece alt üst oluyor. Ama hayat devam ediyor. Bizler hayatlarımızı devam ettirmek zorunda olduğumuzu anlıyoruz.
"Keşke olsalardı". Her birimiz tam olurduk o zaman.

9 Haziran 2015 Salı

Benim Mutluluğum

Her zamankinden farklı heyecanlar içerisindeyim son zamanlarda. Heleki büyük güne sadece 3 gün kalmışken.:) Bu süre zarfında insanlarında tepkileri ve söyledikleri bazı şeyler aldığım kararın ne kadar doğru olduğunu bana bir kez daha gösterdi.
Çünkü ben bu süre zarfında sadece iki kişinin birbirini sevmesinin herşey demek olmadığını anladım. Ailelerin bu süreçteki yerlerinin öneminin o kadar da hafife alınmayacağını anladım. Saygı duymak bir yana, bir araya gelindiğinde duyulan keyfin hazzının ne kadar önemli olduğunu anladım.
Tüm bu taşların kafamda yerli yerine oturmasına neden olan tek bir cümle vardı. Onun kardeşinin benimde yıllardır kardeşim dediğim insanın belkide farkında bile olmadan kurduğu cümleydi.
Dediki "Ecem sanki hep vardı sanki biz hep üç değilde dört kardeştik". O bunu anlık söyledi belki, belki şuanda hatırlamıyor bile ama ogün verdiğim kararın ne kadar doğru olduğunu bi kez daha anladım ben.
Zaman azaldığı için o kadar heyecanlıyım ki bunu artık dışarı nasıl yansıtacağımı şaşırdığım için şuanda bile saçmalıyor olabilirim.:))
Hayatımızda belli başlı dönüm noktaları vardır. Üniversiteyi kazandığımız, bitirdiğimiz, işe başladığımız, doğru insanı bulduğumuz ve aynı hayatı paylaşmaya karar verdiğimiz zamanlar.
Şuanda kendim için söyleyebileceğim tek şey kucak dolusu bir mutluluğa sahip olduğum.:)

7 Haziran 2015 Pazar

Üzgünüm!

Büyüdükçe acılarımız, sorunlarımız, sevinçlerimizde bizimle beraber büyüyor. Katlanması daha zor yükler biniyor omuzlarımıza. Daha dün gibi deli gibi koşturup birbirimizi ıslatmak için nefes nefese kaldığımız anlar. Ne ara büyüdükçe ölümle bu kadar burun buruna gelmek zorunda kaldık.
Bugün çok eski ve sevdiğim bir arkadaşım annesini kaybetti. Yanında olamadığım için içim fazlasıyla buruk. Daha arayıpta tek kelime etmeye cesaret bile edemedim. "Başın sağ olsun" diye bilcek kadar güçlü hissetmiyorum kendimi şuan için. Haberi aldığımda aklımdan tek geçen annesinin saçlarıyla oynamadan uyuyamaması geldi. Şimdi ne yapacak, nasıl dalıcak uykuya..
Büyümüş olsak da anne ve babasız kalmak için hala çok küçüğüz bence. Aslında bir çok şey yazmak istiyorum ama bu durumu anlatacak doğru kelimeleri bulmak şuanda çok zor geliyor.
Şimdi üzülmek kadar kıymet bilme vakti, değer verme vakti. Haftaya olacak düğünleri öylece kalakaldı. Bir yanı ne kadar eksik şuanda sadece tahmin edebiliyorum, yaşadığı acıyı hissetmem mümkün değil. Şuan onun için sadece sabır diliyorum.. Böyle birşeyide neden yazdın derseniz bazı şeyler anlattıkça hafifler gibi geldiği içindir belki..

15 Mayıs 2015 Cuma

"Aidiyet" Duygusu

Varlığımızı bilinçli bir şekilde sürdürmeye başladığımızdan beri herbirimiz kendi kişiliğimize uygun olabilecek ortamlarda benlik gösteririz. Yani bir nevi ait olabildiğimizi hissettiğimiz ortamlarda var olmaya çalışırız. Bu öncelikle ailemizde başlar bana kalırsa. Anne, baba ve çocuk ilişkileri ne kadar güçlü ise çocuk kendini o kadar o evin bir parçası olarak görür ve kendini ait hisseder.
Sonraları arkadaş ortamlarımızda bu duygu baş gösterir. Başkası olmaya çalışarak varolmayı denediğimiz zamanlar olmuştur sırf o insanlarla ve o çevrede olabilmek için. Ama bir süre sonra bakarız ki başkası olmaya çalışarak mutlu olamıyoruz ve benlik gösteremiyoruz. O zaman kendimiz olabildiğimiz ortamlara doğru kayarız.
Bu tabikide son olarak kendini iş ortamında gösteren bir duygudur. Severek isteyerek gidilen bir işte aidiyet duygusu oldukça fazla olur. Böyle olması demek işini daha iyi yapmayı, daha aktif olmayı, daha üretken olmayı ve iş ortamındaki diğer insanlarla daha iyi bir diyalog halinde olmayı beraberinde getirir. Fakat tam tersi bir durumda istenmeden ve benimsemeden yapılan iş kişiye sadece mutsuzluk artı olarak ekstra başarısızlık ve amaçsızlık getirir.
Girdiğimiz her çevrede, her ortamda ister iş hayatı olsun ister günlük hayatımızda olsun yetkin birer kişi isek yani yeterli bilgi ve birikime sahip ve o alananda donanımlıysak kendimize olan güvenimiz aidiyet duygusunuda beraberinde getirir.
Hem sosyal çevrede hemde profosyonel bir iş hayatında bu duygunun bireylere iyi yerleşmiş olması demek her alanda daha başarılı, daha mutlu ve etkili işlerin veya arkadaşlıkların ortaya çıkması demektir. En azından benim aidiyet duygusundan anladığım budur.:)))

7 Mayıs 2015 Perşembe

Kendi Hikayem:)

Türk filimlerinde ki saf, temiz duygularla tanıdık aşkı ilk. Sonra yeni dizilerin içinde ki entrikalarla, acı sonlarla, zaman zamanda mutlu sonlarla tanıdık. 
Ve hep sandık ki herşey filimlerden,dizilerden,okuduğumu romanların sonlarından ibaretti. Böylesi gerçekte asla olmaz dedik. Her sonla kah üzüldük, kah mutlu olduk. Hepimiz zaman zaman kendimizi bir film karakteri, zaman zamanda kitaplardaki esas kızın yerine koyduk. Hayal ettik.. Annemiz odamızın kapısını çat diye açıp girene kadardı bizim hayallerimiz.:)) 
Efsane aşkları dinledik büyüklerimizden Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin hayretle, hayranlıkla dinlediğimiz unutulmaz aşklardı akıllarımızda. Ama büyümeye başladığımızda tüm bunların yanı başımızda da olduğunu görmeye başladık. Kimimiz aşkı yaşamayı başaranlardan oldu, kimimiz uzak kalıp acı çekenlerden, kimimizde mecbur vazgeçenlerden. 
Kendi adıma şanslı olanlardanım. Neyseki aşık olduğum adam kalbimi kalbine eş seçti.:) Çok efsanevi bir aşkın kahramanı olamadım belki ama severken acıda çekmedim. Tam altı sene oldu o hayatıma gireli. Ve ben bugün hala onu görmeyi hayal ettiğimde bile midem de kelebeklerin uçuştuğunu hissediyorsam, avuç içlerim terlemeye başlıyorsa ve kalbim her zamankinden farklı çarpıyorsa kendi hikayemin kahramanı olabilmişimdir demektir.
Tabikide herşey bir hikayedeki kadar mükemmel olmadı bugüne kadar kavgalar,küslükler,kırgınlıklar...Ama tüm bunlar olurken ben gene ağlamak için onun omzunu seçtim kendime. Çünkü onun çizdiği yeri bir başkası kapatamazdı,kimsenin söyledikleri hafifletmezdi o an ki kırgınlığımı ondan başka.
Sevdim, sevildim, üzüldüm, üzdüm, kavga ettim,küstüm,kırdım, kırıldım ama hiç bırakıp gitmedim; gitmedi.
Şimdi tüm bunları neden yazıyorsun derseniz ben artık tüm bunların meyvesini yemek için gün sayıyorum. Birlikte yürüdüğümüz yolda ilk adımı atacağımız için o kadar mutlu ve heyecanlıyım ki tüm dünya duysa genede yetmeyecekmiş gibi geliyor.:) Benim küçük hikayemin sonu bakalım nereye doğru gidecek.. Efsane yaratamayacağım kesin ama küçük hikayemin esas kızı olarak kalıcam....

30 Nisan 2015 Perşembe

Onu Anımsattı

Tatil günleri inat gibi erkenden uyanırım; hafta içi sürünerek kalkmalarıma rağmen. Bu sabahta erken uyandım. Ama saat oldukça erken olduğu için yatakta zaman geçireyim dedim. Instagrama girdim. Keşfette gezinirken bir blog yazarının sayfası denk geldi. Dikkatimi çekti çünkü resim hastane odasında ve başında bandanayla cam kenarında oturan bir kadına aitti. Ve bu görüntü bana hiç yabancı değildi.Hemen girdim tüm profilini inceledim. Tek tek tüm resimlerine baktım. Altlarına yazdığı yazıları okudum. Başından geçmekte olan rahatsızlığı öyle değişik bir imaja sokmuş ki baktığınızda kemoterapi gören birinin sayfasında gezindiğinizi anlamakta güçlük çekebilirsiniz. Saçlarıyla ilk vedalaşması, ilaç sonrasında ki halsizlikleri bakıldığında "ayy yazık" dedirtecek şeylerken bizlere aksine onun bunları anlatışı "helal olsun" dedirtir cinsten.
Şimdi sabah sabah benim bu konu üzerinde neden bu kadar çok durduğumu merak edecek olursanız. Ben bu hastalık yüzünden kıvır kıvır saçları olan, kocaman yemyeşil gözleri olan teyzemi ama en önemlisi en yakın arkadaşımı kaybettim. Ölüm ilk defa onunla bana bu kadar yakın olmuştu. Şimdi o bahsettiğim bayanın hesabına bakınca onun hastane dönüşleri, halsizlikleri, saçlarına veda ettiği zaman ve bu hastalığın karşısında ki güçsüz duruşu aklıma geldi. Gelip geçici birşey olduğuna asla inanmadı o. Hayatımda tanıdığım en güçlü kadındı fakat bu hastalık onu yerle bir etmişti.
Zaman zaman bu hastalıkla baş edebilen insanları hatta atlatıp ikinci bir hayat yaşayan insanları görünce bir tek "o muydu" bunu başaramayan diye soruyorum kendime. Oysa herşey yapılmıştı onun içinde en sevdikleri her zaman yanındaydı. Hayatı olduğu gibi gene devam ediyordu. Sadece hayata, yaşamaya, nefes almaya daha sıkı sarılması gerekiyordu.
Biz onunda beraber bu hastalığın kayıplarından olduk. Gidene mi zor kalana mı dendiğinde bir durup düşünürüm hep kalana zor derim. Biz ondan sonra hep yarım kaldık çünkü. Hele şimdi hayatımla ilgili tatlı telaşlar içine girmişken ben eksikliğini daha da derinden hisseder oldum.
Biz ikinci bir hayatı yaşama şansını onunla yaşamayı başaramadık. Ama dileğim bu hastalıkla tanışan herkesin bunun gelip geçici bir süreç olduğuna inanması ve onu yok sayarak hayatına devam etmesi.

Ben Olduğum Zaman

Yazıyorum..
Tam  9 yaşından beri bembeyaz kağıtları, rengarenk kalemleri kendime arkadaş etmişim diyorum. Gördüklerimi, sustuklarımı, istediklerimi, ulaşamadıklarımı hep yazdım ben. Defterler şahittir çocukluğuma en çok. Düşünmeden, ölçmeden, tartmadan bir onlara anlattım kendimi. Bazen karşılık bekledim ama sustular; ben sayfalara baktım sayfalar bana baktı. Aramızdaki ilişki sessiz ama derindi. 
Bazen yazarken kahkahalara boğuldum, bazen her sayfaya gözyaşlarım ince ince işlendi. Bazen kaçak göçek yazdım, bazen çok acelem varmış gibi iki satır karalayıp kapattım. 
Hayat benim için insanlara söylemek isteyipte söyleyemediklerimden ibaret olmasın diye, içime attıklarım bana zarar vermesin diye ve belkide aynı evin içinde çocukluğumu paylaşacak biri daha olmadığı için dışları renkli içleri çeşit çeşit defterleri arkadaş ettim kendime.
Yazdıkça büyüdüm ben. Yazarken anladım doğrumu, yanlışımı. Sorular sordum, sonra yazarken cevaplarını buldum. Kayboldum zaman zaman döndüm dolaştım gene kendimi buldum. Yazmak benim en sessiz çığlığım  oldu. Kimsenin duymadığı ama benim haykırdığım. Böylece ne insanları kırdım nede sustuklarımı yutmakla yetindim. Yazdım da yazdım...
Bugün hala daha insanlardan kaçmak istediğimde, kendimden kaçmak istediğimde sayfalar arasında kendime yer aramaya çalışırken buluyorum kendimi. 
Asosyal yada insanlardan kaçan biri değilim.:) Sadece "yalnızlığı" diğerlerine göre bir tık daha fazla seviyorum belkide..Buda benim kusurum olsun o zaman.;)

25 Nisan 2015 Cumartesi

Annem İçin Olsun

Büyümekle imtihan verdiğim günlerden birindeyim. Annemi uğurladım bu akşam o yüzden içim biraz buruk. Ayvalıktan ilk ayrılışımda içimde kocaman bir boşluk vardı. Bilmediğim bir şehre gitmenin verdiği büyük bir korku aynı zamanda evden ayrılmanın verdiği büyük endişe. Gene annem getirmişti beni yerleştirmeye yurdun odasından çıktığı anda kendimi sudan çıkmış balık gibi hissediyordum. Yatağın üzerine oturup uzun uzun camdan bakmıştım. İçimdeki boşluk orada daha da büyümüştü. Ama bu yoldan geri dönüşte yoktu ve ben bu hayatı yaşıcaktım. Yaşamaya başladığımın 4. yılındayım ama içimdeki  boşluk hiç dolmadı. Hala daha kendimi buraya, bu şehre ait hissetmiyorum. Annem gitti diye bu kadar üzülmem belkide bu yüzdendir. O varken yalnız olmadığımın farkındaydım ve içimde ki boşluğu annemin kapattığını farkettim.
Dört  senedir gidip gelmelerden yoruldum. Özlemekten yoruldum. Sevdiğim insanlarla aramda hep bir mesafe olmasından yoruldum. Sevmediğim bir şehirde her gün güneşi doğurmaktan, her akşam batırmaktan ve kendimi birgün daha geçti diye avutmaktan yoruldum. İnsaların bu hayran olduğu, uğruna şiirler yazdıkları, evlerini barklarını bırakıp sığındıkları bu şehir bana bir ev, bir liman olmayı maalesef beceremedi. Bu yüzden kızgın değilim ona çünkü bunu bende istemedim. Bu şehiri sevmeden geldim, sevmeden yaşadım ve büyük ihtimallede sevmeden gideceğim. Annemle başladığım yazı İstanbula döndü.:)) 
Annem hep "anne olunca anlarsın" derdi her anne gibi. Annemin bazı söylediklerini anlamak için anne olmam gerekmediğini ondan ayrı kaldığım zamanlarda öğrendim. Heleki yavaş yavaş yuvadan uçmak için sağlam adımlar atarken ondan ayrılmanında zorluğuyla biraz yüz yüze geliyor insan.:) Benim tek temennim umarım annem gibi bir anne olurum.!
Bu akşamda annem için olsun dedim..

14 Nisan 2015 Salı

Bahar'ı izler Yaz

Bahar sarmış dört bir yanını bizim oraların.Bahçelerdeki çiçekler açmış bile renk renk. Erik ağaçları dolmaya başlamış. Kumsala güneş vurmaya başlamış. Denizin üstü ışıl ışıl olmuş bile. İnsanlar sokaklara düşmeye başlamış. Yaz telaşı sarmış herkesi. Kimileri dükkanlarını açıyor. Kimileri açmış boyasını, temizliğini yapıyor. Oteller özenle boyanıyor, bahçeleri toparlanıyor. Ayvalık yazı karşılamaya hazırlanıyor kısacası. 
Erik mevsimide açılmış. Şimdi diceksiniz zaten erik çıkmaya başladı ama bizim oralarda bir kaba 3 erik konup kilosu ağza alınamayacak rakamlardan satılmaz. Her bahçede vardır hemen hemen. Daha yeni olgunlaşırken  bütün çocuklar dalar bahçelere toparlarlar ağaçları.:)) Bizde çok yaptık zamanında. Ben şimdi başkalarının bahçelerine girmiyorum ama kendi bahçemizdekini sömürüyorum. Bu esnada da babamla olan mücadelemiz başlıyor. Ben daha olgunlaşmadan toparlarım babam ise iyice olana kadar bekleyeceği için türlü önlemler alabiliyor.:))
İlk baharı özlerim en çok peşinden yazı getirdiği için. Çünkü yaz geldi mi hayat başlar bizim oralarda. İnsanlar akın akın gelir. Bazen bunaltıcı bir kalabalık sarar. Gitsin herkes biz bize kalmak isteriz. Ama severiz de o coşkusunu. Gün batarken döner herkes denizden. Günün yorgunluğu olmaz yazın hiçbirimizde. Tüm gün denizde olmamıza rağmen akşama yemek yediğimiz gibi atarız gene kendimizi sokaklara. Tekrar eve girişin ucu bucağı yoktur.:))
Bahar yazı getirdiği için sevilir; yaz neşesi, coşkusu, rahatlığı için bizim oralarda.

9 Nisan 2015 Perşembe

Ayvalık aşkı

Güneşle beraber her gün yeniden doğmak aslında yaşamak. Yaşadığın yerde, olduğun insanlarla mutlu olmak demek yaşamak. Kendime bakıyorum İstanbul da ne kadar mutluyum diye aslında hiç mutlu olmadığımı Ayvalık'a gelip bu deniz kokusunu içime çektiğimde anlıyorum.
Buradan bazen ne kadar çok kaçmak istesem de aslında bir o kadarda geri dönmek istiyorum buraya. Ayvalık hepimiz için hayatlarımızla yüzleşme noktası aslında. Yani sadece burada büyüyen bizler için. Hayatlarımızla ilgili her ilki burada yaşadık çünkü.
Burada aşık olduk, ilk gözyaşlarımızı kumlara gömülüp denize bakarak burada döktük, belki ilk defa burada terk edildik, ilk hayal kırıklıklarımızı burada yaşadık, ilk defa burada birinin elini tutup seni seviyorum dedik. Bizim bütün ilklerimiz işte bu küçücük yerde. O yüzden Ayvalık demek bizim için aslında hayat demek, bütün çocukluğumuz demek. Ne kadar çok gitmek istesekte bazen işte bu yüzden her yol gene buraya çıkıyor.
Korktuklarımız, özlediklerimiz, asla görmeyeceklerimiz her zaman  burada. O yüzden hayat bizleri ne kadar uzağa savurursa savursun biz hepimiz bir gün buraya asıl evimize geri döneceğiz. 
Ben Ayvalık'a aşık bir insanım o yüzden aşkla,aşktan kaçarken her zaman sığınacağım tek yer burası.

4 Nisan 2015 Cumartesi

Ben Gene Yollarda

En sevmediğim gidişler,gelişler. Sevmem ki ben düzenimin bozulmasını ama kendimle çelişir Ayvalık'ın deniz kokusunu içime çekmek içinde atlar giderim. Aaaa sadece bu mu demeyin tabikide değil.:)) Anne,baba özlemi e tabi bide yol arkadaşı özlemi binince üst üste düzeni kim takar;)
Hüzünlü gelir her gidiş geliş bana. En kolayı hep kalanlara derim kendi kendime. Yollar savurup dururken beni senelerdir kalanlar hep olduğu yerde öylece bekler durur. Hep gözü yaşlı yollara düşen ben olurum. Evet evet ben çok sulu göz bi insanımdır. Herşeye ağlarım. Oyüzden her gidişimde bu son olsun artk nolur diye yalvarırım.
Ama tabikide bu son olmayacak.:)
Güneşli güzel bi cumartesi bugün gözümü İstanbulda açtım. Şuanda havalanındayım inşallah akşama evimde günü sonlandırmış olucam. Herkese mutlu güzel hafta sonları arkadaşlar. E ben bir Ayvalık havası alıp geleyim.🙈😂

29 Mart 2015 Pazar

24'ten......25'e :)

Diğer tüm yazılarımdan sonra şuanda bunu arkadaşlarımın beni soktuğu 25 yaş bunalımı ile yazıyorum.:))) Aslında dolu dolu 24 yaşımın içinde gezinmeye başladığımı sanıyordum. Ama inatla "24'ü bitirdin artık 25'e girdin" diye defalarca direttiler. Peki ben ne zaman kaç yaşında olduğumu takar hale geldim. Farkında olmadan diretilen 25 yaş bunalımını yaşıyor olamam dimi?:D Hem bu 25 yani 35 değil ki. 
Ben mutluyum. Mutlu bi çocuktum, mutlu bir ergenliğim oldu ve şuanda mutlu bir gencim. Tüm hayatımın isteklerim ve hayallerim doğrultusunda ilerlemiyor olsada hayatımda olmasını istediğim herkes yanımda o yüzden detaya çok fazla takılmıyorum. Her yaşın bir güzelliği var kafasının doğru olduğunu düşünüyorum. Şuanda bir önceki yaşımda yapmak isteyipte yapamadığım herşey bende belkide keşke olarak yerini aldı.
Herneyse eski yaşıma güle güle yeni yaşımda umarım tüm güzellikleriyle gelmiştir. Böyle biraz kendi   kendime doğum günü kutlar gibi oldum.:)))) Benim için her yıl bitimi yeni yıl değildir; ben kendi yaş bitirmemle yeni yıla başlarım. Sıfırlanmak gibi gelir bana.:D 
Bugünde benim için yılın yeni günü gibi bir şey. Şuanda önümde duran 11 dersin vize baskısı altında son blog yazımı anca bu kadar yazabiliyorum. Bunu görüp okuyan tüm arkadaşlarıma da vizelerde başarılar diliyorum; hepimiz için güzel ve kolay bir hafta olur umarım.:))))

22 Mart 2015 Pazar

Hadi İnşallah'ı izlediniz mi?

Pucca'nın "Hadi İnşallah" kitabından uyarlanan film 28 Kasımda vizyona girmişti. Fakat ben daha yeni izleyebildim. Daha doğrusu giden bir kaç arkadaşım tavsiye etmediği için gitmemiştim. Ama geçtiğimiz günlerde mutsuzluğun dibine vurduğum anlardan biriydi ki onu izledim. Evet belki çok izlemeye değer bir film değil ama kendinizi mutsuz hissettiğiniz anlarda sizi güldürmeyi başarıcak kadar iyi en azından. Çok çok iyi filmleri kovalamak yerine bence arada kafanızı rahatlatıcak birşeylerde izlemesiniz. Film herzaman düşündürmek veya nebiliyim bizi çok fazla etkisi altında bırakmak zorunda değil bence. Arada sadece izlemiş olmak için izlemek gerek.:) Pucca'nın kitaplarıda,kitaplarından uyarlanan bu filmde bana iyi geldi:))


18 Mart 2015 Çarşamba

Günümüzde e-ticaret

E-ticaret günümüzde oldukça yaygınlaşan ve git gide de büyüyen bir platform haline geliyor. İnsanlar artık internet üzerinden yapılan alışverişleri tercih ediyor. Çünkü hem zamandan kazanıyorlar, hem yoldan kurtuluyorlar, hemde istedikleri ürün ayaklarına kadar geliyor. Fakat bu herkes için böyle değil. Bu işin kolaylığından faydalananlar olduğu kadar bu işi güvenilir bulmayan bir kısımda var. Kredi kartı bilgilerini internet üzerinden bir siteye verirlerse sorun olacağını düşündüklerinden dolayı e-ticarette bir türlü yer edinemiyorlar. Aslında bu sanal ortamın bir sorunu değil günümüz şartlarında insanların birbirlerine olan güvensizliğinden kaynaklı bir durum gibi geliyor bana. Bu olanakları sürekli kullanan insanlar bile ismini çok duymadıkları siteleri tercih etmek yerine artık akıllarda yer etmiş belli başlı siteleri tercih ediyorlar.
Ama yakın zamanda tanık olduğum bir durumdan söz edecek olursam eğer insanlar araya tanıdık, arkadaş, eş dost girdiği zaman hiç bilmedikleri siteleri tereddüt etmeden kullanabiliyor. Tavsiye üzerine yaygınlaşan bir platform belkide e-ticaret ortamı. Günden güne artan bir pazara sahip bu alanda aktif olarak alışveriş sitelerini kullanan biri olarak ben bile adını çok duymadığım, girdiğimde tasarım bakımından bana basit gelen, dikkatimi çekmeyen reklamları olan siteleri tercih etmiyorum. Buda var olan bu sitelerin izledikleri yolda ikna sürecinde yetersiz olduğunu gösteriyor bize. Ama reklamalarıyla dikkat çeken, site içerisinde girdiğimizde bizi doğru yönlediren, karmaşık olmayan sonuç odaklı içeriğe sahip olan, görünüm ve tasarım bakımından zengin olan siteler bizde ikna olmuş duygusunu ortaya çıkartıyor ve onları tercih etmemizi sağlıyor.

7 Mart 2015 Cumartesi

Bir Ben!

Öğreniyoruz, sürekli yeni bir şeyler öğreniyoruz. Her yeni gün benim için farklı deneyim oluyor. Yeniden keşfediyorum. Yaşadığım yeri, yanımdaki insanları hatta kendimi bile her gün yeniden keşfediyorum. Yeni keşifler mutlu eder sanırdım insanları ama her yeni şey benim için hayal kırıklığı olmaya devam ediyor. Sonra küçük mutluluklar yaratmaya çalışıyorum kendime. Çünkü bir yerden tutunup devam etmek zorunda olduğumu biliyorum. Ama bazen o kadar çaresiz hissediyorum ki kendimi sanki tüm mutluluk kırıntılarım elimden düşüp gidiyor gibi geliyor.
O zaman diyorum yeniden can verebileceğim birşeye sahip olayım. Her gün can vereyim ona diyorum. Aklıma mor, beyaz salkımları olan bir çiçek hayali düşüyor. Tamam diyorum, karar verip gidip alıcam diyorum. Sonra vazgeçiyorum. Onada burda değer vermeyecekler biliyorum. Onunda boynu bükülücek, kurucak, her gün canından edicekler onu diyorum. Ve kimsenin elinin,düşüncesinin değmeyeceği tek yere sığınıyorum; hayallerime. Bir tek orada yalnız kalabiliyorum. Bir tek orda dilediğim gibi konuşup, dilediğim gibi hareket edebiliyorum. Kah asıp kesiyorum,yok ediyorum, yıkıp geçiyorum. Kah kahkahalara boğuluyorum, mutluluktan kendimi unutuyorum. Ama sadece orada kendim olabiliyorum hissediyorum.
Yaşamak zorunda olduğumla, yaşamak istediğim hayat arasında sıkışıp kalmış bir kızım ben. Yaşamak istediğim hayat içinde asıl ben olmak için gün sayıyorum sadece. İlk yapacağımda işte o mor,beyaz salkımlı güzel çiceği kendime ortak etmek olucak..

3 Mart 2015 Salı

18'den sonrası..

Hatırlıyorumda 18 yaşına gireceğim zaman çok heyecanlıydım. O zamanlar 18 olmak büyümekti bizim için. Artık daha özgür olmak demekti. Anne ve babadan biraz sıyrılmaktı. Yada 18 yaş için çizilen imaj sadece öyleydi.:) Hayatımızın merkezi arkadaş ve aşk odaklı bir yaştı. 18 yaşına girmek için seneler sanki çok yavaş geçmişti ama sonrası için eminim şuanda hiçbirimiz aynı şeyi düşünmüyoruzdur. 20,21,... derken 24'te olduğumuzu fark edişimiz biraz komik oldu. Aslında çokta ileri bir yaş değil ama 18 yaşını heyecanla bekleyen biz deli dolu çocuklar için 24 biraz korkutucu gözükmeye başlamıştı. Ve bugün internette bir yazıyla karşılaştım ve bunu beni okuyan arkadaşlarımlada paylaşmak istedim:))
20'li yaşların sonuna doğru yaklaşanların çok iyi anlayacağı 13 şey diye bir başlık dikkatimi çekti. Madde madde özetlemişler onlarda şu şekildeydi;
*"Sende notlar var mı canım ya" dönemleri bitti.
*Kirasını kendiniz ödediğiniz bir ev var artık.
*Hangoverlar artık daha çok yıpratıyor.
*Kırışık kremlerinin gerçekten işe yarayıp yaramadığını en çok araştırdığını dönem.
*O kalabalık ortamların yerine bir kaç yakın dost üç beş arkadaş.
*Sağlıklı beslenme çalışmalarına başlamayı düşünecek kadar yaşlı, beceremeyecek kadar genç olmak.
*Hoşunuza giden dizinin bir gecede iki sezonunu bitirdiğiniz gecelere elveda.
*Sanki etrafınızda ki herkes bir anda evlendi değil mi?
*Ailenizi daha çok anladığınız ve daha çok vakit geçirmek istediğiniz yaşlar bunlar.
*Biraz para biriktirmek ne süper olurdu dimi?
*Yeni nesil müzikleri dinlemeye çalışsanızda hiç tat vermiyor.
*Yanlış yada zararlı şeyler yapanları hiçbir zaman bu kadar çok engellemek istememiştiniz.
*"Bitse de bir evime gitsem" iç sesi tanıdık mı?
Ben bunları okurken her madde de kendimi "evet evet" derken buldum. Bakalım siz nasıl karşılayacaksınız:))

17 Şubat 2015 Salı

Vedaları...

...ya işte öyle bir günde girmiştin hayatıma dedi kadın. Adam anlamadı. Aradan geçen onca senede unutmuştu belkide yaşanan herşeyi. Kadın kahverengi kocaman gözlerinden süzülen yaşlarla bakarak "benim dedi bir zamanlar çok sevdiğin bakmaya kıyamadığın ben" dedi. Adam tüm umursamazlığıyla "evet hatırlıyorum" dedi. Sesindeki soğukluk, uzaklık, yabancılık kadını daha da yaralıyordu. Kadın adamın karşısında eriyordu sanki yavaş yavaş sözleri tükenmişti, yüzü kıpkırmızı olmuştu ağlamaktan.. Adamın içinin bu kadar soğumuş olmasına anlam veremiyordu.
Ayağa kalktı kadın uzun kırmızı paltosunu üzerine giydi ve kendine iyi bak dedi. Bile isteye ilk defa veda ediyordu adama ve daha da acıydı bu onun için. Adamsa oturduğu masadan hiç kıpırdamadı bile. Kadın giderken kafasını bile kaldırmadı. Taki kadın kapıdan çıkana kadar. Tam o anda bir hamle yapacak gibi olsada gözlerini tekrar yere eğdi ve suskunluğunu hiç bozmadı. Kadın kırmızı paltosu ile bembeyaz karın içinde yavaş yavaş gözden kayboldu.
Adamsa hala aynı masada oturmuş ağlıyordu. Bu hali yapmak zorunda olduğu bir tavırdı. Veda etmek onun içinde o kadar zordu fakat kadının aklında tek bir soru işareti bile bırakmamak için o bu yolu seçmişti. Vedaları aşkları kadar büyük olmuştu.

(Bu benim kafamdan uydurduğum bir hikayeydi; her hikaye biyerler de, birileri tarafından yaşanmıştır yada yaşanıyordur buna inandığım için bunları yazıyorum.)

15 Şubat 2015 Pazar

Bu adaletsizliğin içinde adalet istiyoruz.!

Özgecan'ın katilleri hakettikleri cezayı belki alıcak belkide alamayacak adalete inanmadığım için herkes gibi bende yarın Özgecan için siyah giyineceğim. Yaptığımız yada söylediğimiz hiçbir söz Özgecan'ı geri getirmicek biliyorum. 
Ama Özgecan yalnız değil ve Özgecan gibi daha bir çok kadın için birşeyler yapmalıyız. Tepkimizi,öfkemizi,acımızı ifade etmeliyiz ki daha fazla anne babaların canı yanmasın Özgecan gibi başka kardeşlerimiz genç yaşında canından olmasın.!! 3 tane şefersize karşı Özgecan için dimdik durmalıyız kadın olarak çekilmeyelim, çekinmeyelim.!!!!

19 Ocak 2015 Pazartesi

Diyorum ben ona..

Yanında kelimlerimi seçmeden konuşabildiğim için dost diyorum ona. Heran telefonun bir ucunda olduğunu hissettirdiği için dost diyorum ona. 
Yokluğunu hiç hissettirmediği için, mesafeler aramıza hiç girmediği için, haksızda olsak birbirimize her zaman destek olduğumu için dost diyorum ona. 
Beni yarı yolda bırakmadığından adım kadar emin olduğum için, koşulsuz ve şartsız her zaman benim iyiliğimi istediği için, gözyaşımı silerken için için üzüldüğü, kahkahalara boğulurken bana eşlik ettiği için dost diyorum ben ona. 
Kaybetmekten hiç korkmadığım, uzakta olsa varlığını her zaman hissettirdiği için ve hiçbir zaman karşılık beklemeden bütün bunları yaptığı için "kardeş" diyorum ben ona..


18 Ocak 2015 Pazar

Anlayamıyorum

Bir arkadaşım vardı bana hep "Ecem çok safsın ama bunu fazla iyisin anlamında söylüyorum bu kadar saf olma" derdi. Ya hadi Allah aşkına bırak der geçiştirirdim. Sonra sonra anlamaya başladım ne demek istediğini. Ben kendimden çok çevremdekileri düşündüm. En sevdiklerim her zaman en iyi olsun istedim. Kendimden fazlasıyla ödün verdim arkadaşlıklarımda. Ama dedim ki nasıl davranırsam öyle karşılık alırım; o yüzden Ecem olabildiğin kadar arkadaşlarının iyisinde de kötüsünde de yanında ol dedim. Sonra tabikide hayat bana böyle olmadığını gösterdi. Değer gördüğüm kadar değer vermem gerekirdi ama ben hiç bunun ayarını tutturamadım.
Tamam artık bundan sonra böyle olmucam dediğim her zaman "öyle" olmaya devam ettim. O yüzden de hep üzülen, kırılan ben oldum.
Hayatta ailenden başka kimseyi haddinden fazla önemsemicekmişsin bunu anladım anlamasına ama boş vermeyi öğrenemedimki.
İstisnasız herkesten almam gereken darbeyi aldım ama genede akıllanamadım..

15 Ocak 2015 Perşembe

Hayat..

Hayat çok şey öğretiyor bize. Yaşadıkça tecrübe ediniyoruz, ders alıyoruz, yanlışlarla doğruyu buluyoruz. Ben susa susa sabretmeyi öğrendim. Kendime dur demeyi öğrendim. Yutkunmayı öğrendim söylemek istediklerim boğazımda düğüm düğüm olduğunda. 
Beklemeyi öğrendim zamansız, yersiz, olur mu olmaz mı demeden. İnandığım şu ki en büyük dersi hayat verir bize. 
Ne 40 yaşında kocası tarafından aldatılmış iki ergenlik çağındaki çocuğuyla ortada kalmış ve o yaştan sonra hayat mücadelesine giren bir kadın kadar hayat tecrübem var; nede 70-80 yaşında gelmiş  hayatın bütün zorlularını, acılarını, sevinçlerini yüzündeki çizgilere sığdırmış bir kadın yada bir adam kadar tecrübem var. 
Ben 23 yaşında babasının kanatları altında yaşamış bir kızım. Hayata dair büyük tecrübelerim, aldığım büyük dersler yok. Ama insanlar tanıdıkça doğruyla yanlışı ayırt etmeyi kendim öğrendim. 
Kime gülceğimi, kime gülmüceğimi kendim öğrendim; ve kime DOST diceğimi kendim öğrendim...
Bu yazında bundan haberdar olmayan dostum Anıl Uzunlar'a gelsin. 

14 Ocak 2015 Çarşamba

En güzel "evet"

Madem ki bu blog hesabı tamamen benim günlüğüm haline geldi o zaman geçen gün "En mutlu günümüz" paylaşmış olduğum yazıyla ilgili ufak bir iki resim paylaşıyım. Hayatımın en güzel "evet"ini o akşam verdim:))) Boğazımın düğüm düğüm olduğunu ilk defa o akşam hissettim. İlk defa çok şey söylemek isteyipte hiç birşey söyleyemedim o akşam.



Bizim evin halleri:))

Yazmam zorunlu hale geldiği zaman hep tıkanmışımdır. Hemen hemen her gün elime alıyorum bilgisayarı yazı yazmak için ama on dakika sonunda pes edip kapatıyorum.
Belki yazmaya değer bir şeyler olmuyordur hayatımda. Rutine bağladığım dönemlerden bir,  çünkü "final" dönemi:) 
Aslında tamda buyüzden kafamı verip okunmaya değicek şeyler yazamıyorum. Şuanda tam olarak ev halindeyim. Ev arkadaşlarımdan biri spora gitti. Her akşam büyük bir istikrarla üşenmeyip gidiyor; o yüzden hayranım gerçekten ona:) Kendisi hostes. Turizm ve Otel İşletmeciliği okudu fakat o alanda çalışmak onu tatmin etmediği için hostes olmaya karar verdi. Şimdi halinden memnun gibi, zaman zaman söylensede en azından parası iyi;)
Diğer ev arkadaşım şuanda tam olarak karşımda mutfakta iş arkadaşlarına kek yapmakla meşgul. Fakat keke bir çay bardağı süt koymak yerine bir su bardağı süt koyduğu için fırının başında ne olucağını merak eder biçimde pişmekte olan keki izliyor. Kendiside ekonometri mezunu. Asla bankacı olmam derdi okulu bitirdikten sonra ama bankacı oldu.:) Sevmiyor ama katlanıyor.
Diğer ev arkadaşım ise okul bittikten sonra Amerikaya gidicek. Onun için salonda oturmuş bir yandan dil çalışıyor bir yandan da araştırmalar yapıyor. 
Bende ne yazıcağımı bilmeden oturduğum bilgisayarın başında kendimi bir anda ev hallerimizi anlatırken buldum ve bugünde böyle olsun dedim..Yani bizim evde son durum bu..:)