27 Aralık 2014 Cumartesi

En mutlu günümü'z:)

Alelade birgündü aslında dün sabah uyandığımda. Dünü diğerlerinden farklı kılan hiç birşey hemde hiç birşey yoktu gerçekten. Gene okula gidicektim, gene akşam o deli metrobüs kalabalığında eve gelmek için çaba harcıcaktım; ve gün biticekti gene.
Ama bu sefer normal başlayan gün çokta normal bitmedi. Uzun zamandır hayatımda olan insan arkadaşım, dostum, sevgilim bunca yıl herşeyim olabilmiş insan bana hayatımın en güzel gecesini hazırlamış meğer.
Ben sadece normal bir akşam yemeğine gideceğimizi sanıyordum. Sadece normal olmayan şey Su Adaya yemeğe gidiyor olmamızdı. Yemek bitene kadar herşey gene normalken yemeğin bitmesiyle birlikte tuhaflıklar kendini göstermeye başladı.
Önce oturduğumuz masaya bir bayan geldi. "Bu gecenin şanslı çiftinin biz olduğumuzu ve boğaz turu kazandığımızı" söyledi. Şaşırdım çünkü genelde böyle ufak şeyler başkalarına çıkardı ve hep acaba neden bize böyle şeyler çıkmaz derdim. Hatta bunun şaşkınlığıyla aile mi arayıp "boğaz turu" kazandık diye haber verdim:)
Ta ki bindiğimiz yat tam iki yakanın ortasında boğaz köprüsünün altında durana kadar. O andan sonra gerçekten gecenin normal olmadığını anlamıştım. Muhteşem bir evlenme teklifi beni bekliyormuş meğer. Çok şaşırdım çünkü ben bunun hiçbir zaman İstanbulda olacağını hayal etmemiştim. Hep birgün olursa eğer Ayvalıkta olur diye bir düşüncem vardı. Ama bildiğim herşeyi bana unutturan bir gece benim için hazırdı.
Adımı karşıda gördüğümde aklım durmuş olucak ki ilk söylediğim şey "acaba şuanda bunu kaç kişi görüyor, rezil oldum" demem oldu. Şaşkınlıktan olsa gerek ki saçmalamak o anda çok zor olmamıştı benim için:)
Uzun lafın kısası geç mi oldu erken mi oldu bilmem ama dün gece hayatımın en güzel gecesi olduğu bildiğim en net şey.
"Önce Allah asya ve avrupa kıtaları şahit olsun ki seni çok seviyorum" diyen adama binlerce kez "evet" diyebilirim.
Bu yazılır mıydı  yazılmaz mıydı bilmem ama hayatımın en mutlu anını herkesle paylaşmak istedim.

20 Aralık 2014 Cumartesi

Cunda Taşkahve

Ayvalık'a gidipte Cunda Adasını ziyaret etmeyen yoktur sanırım:) Belkide hiç değişmeyen, hiç yok olmaya başlayamayan nadir yerlerden olan Taşkahve vardır; Cunda da. Geçen gün tesadüfen bir arkadaşımın kuzeninin çıkartmış olduğu kitap geçti elime. Berrin Akın Ayvalık'ı ve Ayvalık' Ayvalık yapan değerleri okadar güzel anlatmışki kitabında ben bayıldım. Özellikleri "Ayvalık Evleri" diye yazmış olduğu yazı orada olmasamda beni oraya bir götürdü getirdi.:) Ama şimdi "Taşkahve" için yazmış olduğu yazıyı paylaşmak istiyorum burada. 

"TAŞ KAHVE
Denizin muhabbete eşlik ettiği ve senelerdir insanını hiç küstürmeyen, her dönemin adressiz bulunan kuşakları bir arada yaşatabilen tarihi mekanın adıdır Taş Kahve.Tanımayanlar için ilk karşılama her zaman mütevazıdır ki aslında onu senelerdir yaşatan da bu sadeliğe sığan derinliğidir, sessizliğidir. Her yeni zamanın ya da geçmiş kuşağın insanı için Taş Kahve’de olmak aslında bu derinlikte kendiyle olma isteğidir. Bu tarihi canlı mekan, zamanları tutan felsefeyi yaratmıştı insanıyla.

Kendini doğallığıyla saklayabilmiş ve insanı her an böyle kendine çeken ve kendiyle buluşturan kaç mekan yaşayabiliyor değişen zamanlara inat…
Tek katlı kare yapının tüm cephelerini çok yüksek ve geniş tutulmuş pencere açıklıkları kaplar. Sarımsak taşı ile çerçeveleri yuvarlak kemerli bir tarz yaratılmıştır. Her bir pencerenin ortasını ince bir sutunce böler ve tabii ki bunların üzerinde taş kahvenin imzasını atacak şekil yerleşir. Şekiller belki de denize bakmalarından dolayı martı oluverirler pencerelerde.

İç mekan ise aslında yazılan bu derinliğin tam karşılığını bulan görüntüyü sunar. Mekan insanlaşmıştır, insan soluğu, duyguları ve anıları sarar sarmalanır onun iç dünyasında.
Taşıyıcı sistem kullanılmadığı için içerde çok geniş bir mekan duygusu yaratılmıştır. Aynı zamanda insanı ayıran, görüntüyü parçalayan hiçbir ögede yoktur ortada.
İnsan mekanda ve insanladır. Ortak bir kalabalıktır bu. Birbirine dönmüş yaşamlardır kalabalığı bir arada tutan.

Girit ve Midilli’den anılarıyla birlikte gelen aynalar, hep aynı özlemi ayrılık sızısını anlatır gibidir. Bu ağırbaşlı Girit aynalarının ve öykülerinin renkli dili vitrayların arasından mekana sızan ışık dalgaları, insanların yaşamlarına da akıp onu kuşatır. Adaçayı, ıhlamur kokuları yükselirken bu ışığın dans eden kırmaları içinde sessizleşir artık zaman. Taş kahve anılarını her gün bıkmadan paylaşan hasretle yaşlanmış bu insanlarla birleştirirken, aynaların içindeki görüntüye de hiç değişmeyen hayat yerleşmiştir tarihe inat…"






8 Aralık 2014 Pazartesi

Çınar

Bir adam vardı tanıdığım kökleri sapa sağlam,dimdik ayakta duran. Ait olmadığı biryerde öyle derinden salmıştı ki köklerini kimse anlayamazdı başka yerden savrulup geldiğini.
Kimine baba, kimine abi, kimine kardeş ve bir çok insana yoldaş olmuştu.
Koca bir çınar ağacı gibiydi. 
Yapılı, iri yarı biri değildi ama kocaman yüreğine bir çok insanı sığdırmıştı. 
Ben çok geç tanıdım bu koca yürekli adamı. Şimdi ardında sadece iyiki tanımışım, iyiki bilmişim diyebiliyorum. Ondan geriye koskoca güzel bir aile kaldı. 
Söylücek çok şey var ama iyiliğini anlatmak için kafamdaki binlerce kelimeyi bir araya getirip doğru cümleleri yazamıyorum. Onun gidişini anlatıcak en kısa ve net cümlede sanırım bu olsa gerek:
"Ayvalık'ı "eniştesiz" bıraktı bu koca yürekli adam."

2 Aralık 2014 Salı

Evim.!

Ve sonunda evimdeyim..
Yaşamak zorunda olduğum hayattan, asıl yaşamak istediğim hayata ufak bir kaçamak yaptım:) Üniversite sınavlarına hazırlanırken herbirimizin hayali kazanıp Ayvalıktan gitmekti. Birçoğumuz gittik; ve aslında asıl istediğimizin bu olmadığını anladık. Tatilleri iple çeker hale geldik. Ufacık bir boşluk olsa da Ayvalık'a gitsek demelerimiz başladı. Ve hep bir bahane bulup buraya gelmeyi başardık. Çünkü kendimiz olabildiğimiz tek yer herzaman burası oldu. Çünkü sadece burada huzurlu olabildik. Çünkü çocukluğumuz burasıydı. Gidince anladık ki asıl olmak istediğimiz yer aslında tam olarak Ayvalık'tı.

25 Kasım 2014 Salı

Çok özlediysem eğer...

...daha da özler oldum Ayvalık'ı son zamanlarda. Daha önce bukadar uzun gitmemezlik yapmamıştım hiç. Çok özlediğim zamanlarda daha sık hayal etmeye çalışıyorum; sokaklarını,havasını,denizini herşeyden önce evimi. Sanırım hatırladıklarımı tamamen unutmaktan korkuyorum bazen. Oyüzden anımsıyorum sık sık.
Kış orada da göstermeye başlamıştır yüzünü yavaş yavaş. Buralar kadar sert olmaz oranın kışı. İnce bir ayazı olur okadar. Sokak lambaları bile yanmaz kışları. Deniz koca kumsalı yalar geçer yola kadar gelir. Dalgalar vurur sahilin duvarlarına. Dışardan geleni korkutur, ama alışkın olana huzur verir.
Böyle anlatınca kimbilir nasıl canlanıcak kafanızda:) Sanmayın ki eşi benzeri olmayan bir yer Ayvalık, bizim için öyle sadece..
Gidilmeli,görülmeli,yaşanmalı Ayvalık'ta.

13 Kasım 2014 Perşembe

Annem...

Ben hiç hayal etmemiştim üniversite hayatımı çünkü evimden birgün ayrılacağım düşüncesini kendimden hep uzak tutuyordum. Ki herşey hayallerdeki gibi olmuyor "yaşasın özgürlük" durumu bir yere kadar. Anne eli değişmiş gibilere olan özlem git gide artıyor. Tanıdığın, bildiğin çevrede kendini tek başına kalmış gibi hissediyorsun. Anne kokusu burnunda tütmeye başlıyor. Sanmayın ki annemle aramdan su sızmaz. Tabikide öyle değil; deli gibi didişiriz biz annemle. Herşeye bir laf söyler bende duramaz karşılık veririm birbirimize gireriz:) Babamda eve gelir "gene ne oldu" der. Ama anne sonuçta kokusu,sıcaklığı, yemekleri, elleri, şevkati herzaman özlenir. Annemle yanyanayken nekadar anlaşamıyorsan uzakken bir okadar iyi anlaşıyoruz:) Çünkü yanındayken annemin isteklerinin bir sonu olmuyor bende Ayvalık'ın havasındanmıdır suyundanmıdır bilmem çok eriniyorum söylediklerini yapmaya, üstüme bir mayhoşluk geliyor.
Gecenin bu saatinde tamda yarın son vizem varken böle bir moda girerek kendimi bunaltmam ve aynı bunalımı annemde yaşatmam gerçekten takdire değer bir davranış oldu.
Yani özetle demek istiyorum ki "ben annemi özledim". Buda annem için olsun ozaman:)


2 Kasım 2014 Pazar

Efsane Başkan S.Seba

Renkleri içime işlediği zamanlarda daha çok küçüktüm. Doğuştan "beşiktaşlıyım" derken gerçekten bir çok insana göre en doğrusunu söylüyordum. Kendi babam bile fenerbahçeli iken ben siyah-beyaz renklere çoktan bağlanmıştım. Henüz okula bile başlamamışken ben Süleyman Seba ile tanışma fırsatını yakalamıştım. Ne olduğunun, kim olduğunun belki bilincinde bile değildim ama bugün bile onun karşısında nasıl heycanlı olduğumu hatırlıyorum:)
Bir futbol topum vardı; ve o topu Süleyman Seba imzalamıştı. Evet yalnış anlamadınız benim futbol topum vardı:) Değişik bir kız çocuğuydum ben sokaklarda maçta yaptım, okul takımında arkadaşlarımada katıldım:))
Hepsi bir yana ben takımımı asla değiştirmedim ve herzaman gurur duydum. 
Ben bir Beşiktaş'lı olarak bu adamı saygıyla anıyorum. Ve bugün bu kitabı gördüğümde görmezden gelemedim. "Beşiktaş'ın renklerine gönülden bağlı olanlara gelsin;)"

 

1 Kasım 2014 Cumartesi

About Time

Hayatımızın en kötü günlerini birdaha asla yaşamak istemeyiz tabikide. Ama asla unutmak istemediğimiz günleri? Aynı anı, aynı heycanı, aynı mutluluğu ve kimi zamanda telafi etmek istediğimiz dakikaları kısacası aynı günü; biz yaşamayız belki ama bu filmi izlerken " Ya sana hayatındaki heran için ikinci bir şans verilseydi?" sorusunu düşünmeden duramıyorsunuz. Merakedip izleyen herkese şimdiden iyi seyirler;)


26 Ekim 2014 Pazar

Günlerden Ayvalıkgücü

Bugün günlerden Ayvalıkgücü:) Aslında bizim için her pazar Ayvalıkgücü..
Maç saatini heycanla bekleriz orada olmasak bile ve maç sonuna kadar büyük bir stresle maçı takip ederiz. Bugünde bütün Ayvalıkgücü Belediyespor takımına başarılar diliyoruz ve sonucun iyi olmasını umuyoruz. Liderlikte adım adım ilerlerken bunu kaybetmeyeceklerimi umuyorum:)


23 Ekim 2014 Perşembe

3. Mektup

"Gelme diyecektim geldin. İyi ettin geldiğine. Neredeyiz? Bir şehir yanıyor, dikkat et. Tutuşabiliriz. İşte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına, saçlarının arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl. Yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz" diyor Ümir Yaşar Oğuzcan Aşka Dair Nesirler kitabının sahibini arayan mektuplar kısımında. Kimbilir kaçıncı okuyuşum bu kitabı.
Her okuduğumda bütün o mektupların benim için yazılmış olduğunu hayal ediyorum. Keşke diyorum şimdilerde insanlar sevgilerini böyle dile getirebilse. Kadını anlatmış mektuplarında kadınını anlatmış. Ben okuduğumda "nasıl sevmiş" böyle dedim. Ve "kimdi ona bu mektupları yazdıran" dedim.
Aşka inanlardan, aşka saygı duyanlardım. Eli aşka değen herkesin okumasını şiddetle tavsiye ettiğim bir kitap.




22 Ekim 2014 Çarşamba

Bebek geliyoooooooor:)

 Dokuz aylık bir süreç çok güzel anlatılmış. Benim çok hoşuma gitti. Bebek geliyooooor:))))

21 Ekim 2014 Salı

Yüzyıllık Aşk

Bugün İstanbul Modern de ki Yüzyıllık Aşk sergisinde bir hocamızın istediği üzerine gitmek durumunda kaldım. Gitmeden önce "off ne işim var sergide falan birde taa nerede" diye kendi kendime söylendiğim doğrudur. Fakat gittikten sonra fikrim tamamen değişti. Çok keyifli, güzel ve gezdikçe merak uyandıran bir sergiydi. Aynı zamanda eski sinemaların, oyuncularının ve konuların kısa ve öz olarak ifade edildiği bana göre mükemmel bir sergi.Henüz devam ederken herkesin de gidip görmesini tavsiye ederim. Ve ufak bir iki kare..






19 Ekim 2014 Pazar

Unutursam Fısılda filmine bir dokunuş..


Henüz vizyona girmeden benim tarafımdan beğeni aldı. Belki söylemek için çok erken ama sanırım bu benim şarkılara olan zaafımdan kaynaklı:) 
"Bende delirebilirdim yoldan çıkabilirdim..
 yapmadım kıyamadım sana
 hep keyfini bekledim, yollarını gözledim
 bir küçük kıvılcım istedim.."


18 Ekim 2014 Cumartesi

İnandığım "kadın"

...Kıvır kıvır saçları vardı. Yemyeşil gözleri. Sinirlendiğinde kocaman olurdu o gözler bize bakarken. Uzun uzun parmakları vardı. Ben en çok ellerine hayrandım. O konuşurken gözlerim hep ellerine odaklanırdı. Güzellerdi çünkü.. 
Kaç sabah okula giderken o eller topladı saçlarımı sayamıyorum. 
Bir sürü topuklu ayakkabısı vardı. Çocuktum ozamanlar ve yanına her gittiğimde dolaptaki bütün ayakkabıları indirip tek tek giyerdim. Oda bana "büyü hepsini sana vereceğim" derdi. Ben büyüdüm ama o yanımızda kalamadı. Bizi çok erken yalnız bıraktı. 
Daha beraber söyleyeceğimiz şarkılar, birlikte gideceğimiz yerler, beraber çıkacağımız alışverişler vardı. Karşılıklı kadeh kaldırcaktık hani ben sevdiğim adamı anlatıcaktım ona. Oda bana "sev ama asla kendini bir erkeğe ezdirme" diye öğütler verecekti. Çünkü o çok güçlü bir kadındı ve benimde hep öyle olmamı isterdi. Kavga ettiğimde ilk gideceğim insan olacaktı.  Gidişiyle kapılarımdan birini kapatmış oldu. 
Hastalığından sonraki hali mi? Hiç hatırlamıyorum ben o halini. Onu düşündüğümde benim gözümde hala o gür kıvır kıvır saçları canlanıyor. Gene en şık haliyle kahkahalarını anımsıyorum. 
Çok özlüyorum.. Bazen kızıyorum. Teslim oluşuna, gidişine, bizleri böyle yarım bırakışına kızıyorum.
O bana ölümün soğukluğunu yaşatan ilk kişiydi. Birinin artık olmadığını hemde hiç olmadığını kabullenmeyi onunla öğrendim. Unutmayı değil, sadece kabullenmeyi. 
Evet artık yoktu! Ve ben artık olmadığını kabullenmiştim. Ama unutmadım. Sadece bununla yaşamayı öğrendim. Üstelik inandım beni gördüğüne, beni duyduğuna hep inandım; çünkü ben ona hep inanırdım!! 

17 Ekim 2014 Cuma

Ben'i yazmak:/

Birbiri ile bağlantılı yazılar yazmadığımın farkındayım. Aslına bakarsanız yazmak için oturduğumda kafamda belirmiş birşeyde olmuyor. Hatta sayamadığım kadar çok yazıp yazıp siliyorum satırları. Doğru şeyden bahsetmekle, azda olsa mantıklı olmak arasında gidip geliyorum. Mesela bugün özeleştiri yapmak istiyorum. Evet doğru kendimi eleştirmek istiyorum:)
Çünkü iletişim fakültesi öğrencisi olmama rağmen çokta dolu olmadığımı farkediyorum.
Kendimle yüzleştikçe önümdeki engebeler büyüyormuş gibi geliyor. 
Şimdi başlamanın tam zamanı dediğim anda cesaretimle endişelerim arasında sıkışıyorum ve olduğum gibi devam etmeye karar veriyorum. Fakat "daha fazlasını yapmalısın, yapabilirsin" diyen bir seside nekadar duymazdan gelebilirim ki? 
Hayatta herkesi, herşeyi duymazdan ve görmezden gelebilirsiniz ama kendinizi asla.! Ben ailemin sölediklerinden hep kaçtım fakar kendimden kaçmayı asla başaramadım.. Şimdi şimdi söylemeyi en sevmediğim cümleyi tekrarlıyorum kendime "annem haklıymış". 


16 Ekim 2014 Perşembe

Alışamadığım "İstanbul"

  Geleneksel ile modernin,doğu ile batının,eskiyle yeninin,zenginlik ile fakirliğin,doğru ile yanlışın özetle;bir çok zıtlığın bir arada varolduğu ve yaşadığı,sürekli olan hareketiyle değişime açık aynı zamanda geçmişiyle iç içe olan büyülü bir şehirdir İstanbul.Uzaklaşıldıkça özlenen kavuşmalarda tekrar tekrar aşık olunan,her semtinde,sokağında,köşesinde farklı bir enerji barındıran “Kadim” şehir.
  Eski ikametçilerinin anlatırken ;”Ah Eski İstanbul!” derken bile eskimeyen,umutların şehri olma özelliğini tarihin hem döneminde koruyabilmiş,sokakları kültür kokan,üstünde yürünen toğrağın altında medeniyetlerini saklayan,suskun ve gururlu bir şehirdir.
  Kendisinden başka hiçbir şehire bahşedilmeyen;iki kıtanın,iki kültürün buluşma.üzün ve sevinç geçişlerinin mekanıdır.(Canınızın en sıkkın olduğu bir günde dahi,Boğaz köprüsünden geçerken denizin üzerine düşen güneş ışınlarını görünce , kısa bir süreliğine de olsa tüm kederinizi unutur,manzaranın tadını çıkarırsınız)
  Her mevsiminde bir renk ,her renginde bir umudu barındıran,hem fırsatların hem de yok oluşların ikametgahıdır.Sesiyle de sessizliğiyle de büyüleyebilendir.Gündüz kalabalık gece sakin ancak her daim davetkar…
  Türkiye’de Kentleşme ve Modernizm ölçüsüyle bakıldığında;büyümenin beraberinde getirdiği yıkımlarıda n çok yaşayan şehir olma özelliğindedir.1950’li yıllarda başlayan ve hızlanan göçler ve kentleşme sürecinde İstanbul hem kazancın hem de yok oluşun merkezi olmuştur.
  Bir ucunda abartılı zenginlik diğer ucunda yoksulluğun kol gezdiği,yaşam savaşının hd kalitedeki görselliğiyle İstanbul;Türk tüketim toplumun lokomotif şehir özelliğini taşır.İçindekinin merakından bir çırpıda parçalanan hediye paketi gibi,yaşamsal alanlarının ışık hızıyla konutsal mekana dönüştüğü,akciğerleri tükenmiş maraton koşucusu gibi eski yaşamsal gücünden yoksun ve yorgun.
  Her yaştan ikametçisinin kendine ait bir yaşamsal alanda avunabildiği uyuşturu etkisindeki mekanlarıyla,Türk Toplum yapısında önemli bir konum(?) olma özelliğini hiç kaybetmemiştir.
  Kentleşme adına mekansal ve kültürel yozlaşmanın en hızlı gerçekleştiği,yabancılaşma ve yalnızlığı katlayan yapısıyla,İstanbul şehri kontrol edilemeyen bir büyümenin ve yıkımında kentidir.
  Ama İstanbul’dur O! Tarihe,yıkımlara,insanlara direnen ve yeniden ayağa kalkmanın yolunu her daim bulabilen bir şehir olmuştur.

8 Ekim 2014 Çarşamba

Ege'li birgün

Gününü güzel kılan insanlar vardır. Bugün güne başlamak için en geçerli nedenim "ege bebek" oldu:)
Onun sayesinde günlerdir kaybettiğim  sandığım enerjim geri geldi. 
Evden onu görücem diye öyle sabırsızlıkla çıktım ki.. Çünkü çok çabuk büyüyorlar. 
Zaman onlar için su kadar hızlı. Dün emeklerken bıraktığım Ege, bugün gördüğümde ilk adımlarını atıyordu. Doyasıya sevilebildiği, kucağına sığabildiği zamanları tamda şuan:)
Minicik elleri sürekli tutunmak için bir destek arıyor. 
Zeytin gibi gözleri meraklı bakışlarla sürekli etrafa bakıyordu.
Herşeyi,herkesi biran önce tanımak ister gibi. Sadece o gülsün diye karşısında yeniden çocuk olmak, hayatın bir mucizesine bakmak şu hayatta karşılığı olmayan tek şey belkide. 
Hele eşi benzeri olmayan o kokusu; bahar havası yaşatıyor insana:) 
İçimdeki karanlığa ışığını yayan, bugün bana elini uzatıp gözlerimin içine karşılık beklemeden bakan ve mutlu olma nedenim olan "Ege" ye teşekkür ediyorum:)) 
Bu yazım okuyan herkese saçma, anlamsız gelebilir ama yazmak için Ege kadar geçerli bir nedenim vardı ve bunu boş geçmek istemedim..

3 Ekim 2014 Cuma

Annemin iş aşkı

Bir tatil günü annem tarafından katledilirken ne yapmalıyım? 
Sabah Ayvalık'ın mis gibi havasına uyanmışım gene bir o kadar güzel bir kahvaltıyı karşımda
Cunda Adası varken etmişim. Sonrasında annemin saplantılı iş aşkı dolayısıyla Türk Telekom müşteri hizmetlerinde oturuyorum.
Saatin tik tak sesini bile duyabiliyorum çünkü burada  tatil günü annemden başka 
kendine zehir eden yok:)
Bu arada yazdıklarım kimlere ne kadar ulaşıyor bilmiyorum. Ama şimdiden herkesin kurban bayramını kutluyorum. Saygılar, sevgiler:))

2 Ekim 2014 Perşembe

Kanatlarında kaldı bahar..

Arabada şarkı dinlemeyi çok severim ben. 
Babamda bundan en az benim kadar zevk aldığı için yeni bir cd almış.
Bu sefer ki seçimi Onur Akın'ın "Kanatlarında Kaldı Bahar" albümü.. Ve bu albümün birinci parçasının adı "gezi".. Şarkıda diyoru ki:

"Evde zor tutulanlar hepten unutulanlar,
İki dilim ekmeğe umudu satılanlar,
Katilim terfi eder adalet bulan eder,
Sen söyle kadı emmi kaç numara bu kader,
İleri demokrası hangi yüzün örtüsü,
Suyu,gazı,mermisi tek yaşam belirtisi."


Ama en güzel kısmıda başında daha kelimeleri  bile doğru düzgün söyleyemeyen çocuğun "her yer taksim her direniş (hel lel taksim hel lel direnis)" diyen cılız sesi.!



1 Ekim 2014 Çarşamba

Günaydın Ayvalık..

Benim iki farklı hayatım ve iki farklı evim var. Biri stresinde,kalabalığında boğulduğum İstanbul.!
Diğeri ise huzuru ve sakinliğiyle mutlu olduğum Ayvalık.!
Kısa sürelide olsa bu sabah huzura ayak bastım:) Çok uzun vadeli olmucak olsada burada geçiriğim ve geçireceğim hergün benim için kar.
Buraya hiç gelmemiş olanlar doğal olarak bu söylediklerime asla bir anlam veremeyecektir. Sonbaharı başka güzeldir buranın. Herkesin elini eteğini üzerinden çektiği mevsimdir. Böyle oldumu burada "biz bize kaldık sonunda" deriz:)
Ayvalık insanı fazla kalabalığı sevmez. Sakinlik buranın doğasından var..
Denizin kokusunu alamadımı bunalır Ayvalık insanı..
Oyüzden de şanslıyım evimde deniz arası sadece 5dk:))
Bukadar anlatmışken havamı atmamak olmazdı:D 
Günaydın Ayvalık...

30 Eylül 2014 Salı

Dersten bir kuble:)))

Bla bla kanunlu bla bla sayılı  kanunlar falan derken kendimi bi anda hukuk fakültesinde gibi hissettim. Ki baktımda ben hukuk okuyup o cüppeleri giyip avukat olucak insan değilmişim:)
Bikere avukatlık için fazla duygusalım, kesin hükümler veremem..hem ağlarım ki ben, birazda sulu gözüm..Bölüme bayılmasam da aslında fakültemi seviyorum:)

Bu Bir Deneme Yazısıdır :)

Hocamızın zorunlu olarak tuttuğu blog açma konusunu Büşra sayesinde halletmiş bulunmaktayım.Çokta anladığım şeyler değil aslında bunlar:) Böyle deyince İletişim Fakültesi öğrencisi olmamı kendim bile yadırgadım:) Ama hayatta herzaman mecburiyetler bize diretiliyor. Mesela ben mecbur olduğum için şuanda buradayım ve bu satırları yazıyorum. En önemlisi mecbur olduğum için İstanbul da boğuluyorum. Amaaaaa bekle beni Ayvalık bu gece geliyorum. Kısa sürede olsa zorunluluklardan,mecburiyetlerden uzaklaşıyorum..