20 Aralık 2014 Cumartesi

Cunda Taşkahve

Ayvalık'a gidipte Cunda Adasını ziyaret etmeyen yoktur sanırım:) Belkide hiç değişmeyen, hiç yok olmaya başlayamayan nadir yerlerden olan Taşkahve vardır; Cunda da. Geçen gün tesadüfen bir arkadaşımın kuzeninin çıkartmış olduğu kitap geçti elime. Berrin Akın Ayvalık'ı ve Ayvalık' Ayvalık yapan değerleri okadar güzel anlatmışki kitabında ben bayıldım. Özellikleri "Ayvalık Evleri" diye yazmış olduğu yazı orada olmasamda beni oraya bir götürdü getirdi.:) Ama şimdi "Taşkahve" için yazmış olduğu yazıyı paylaşmak istiyorum burada. 

"TAŞ KAHVE
Denizin muhabbete eşlik ettiği ve senelerdir insanını hiç küstürmeyen, her dönemin adressiz bulunan kuşakları bir arada yaşatabilen tarihi mekanın adıdır Taş Kahve.Tanımayanlar için ilk karşılama her zaman mütevazıdır ki aslında onu senelerdir yaşatan da bu sadeliğe sığan derinliğidir, sessizliğidir. Her yeni zamanın ya da geçmiş kuşağın insanı için Taş Kahve’de olmak aslında bu derinlikte kendiyle olma isteğidir. Bu tarihi canlı mekan, zamanları tutan felsefeyi yaratmıştı insanıyla.

Kendini doğallığıyla saklayabilmiş ve insanı her an böyle kendine çeken ve kendiyle buluşturan kaç mekan yaşayabiliyor değişen zamanlara inat…
Tek katlı kare yapının tüm cephelerini çok yüksek ve geniş tutulmuş pencere açıklıkları kaplar. Sarımsak taşı ile çerçeveleri yuvarlak kemerli bir tarz yaratılmıştır. Her bir pencerenin ortasını ince bir sutunce böler ve tabii ki bunların üzerinde taş kahvenin imzasını atacak şekil yerleşir. Şekiller belki de denize bakmalarından dolayı martı oluverirler pencerelerde.

İç mekan ise aslında yazılan bu derinliğin tam karşılığını bulan görüntüyü sunar. Mekan insanlaşmıştır, insan soluğu, duyguları ve anıları sarar sarmalanır onun iç dünyasında.
Taşıyıcı sistem kullanılmadığı için içerde çok geniş bir mekan duygusu yaratılmıştır. Aynı zamanda insanı ayıran, görüntüyü parçalayan hiçbir ögede yoktur ortada.
İnsan mekanda ve insanladır. Ortak bir kalabalıktır bu. Birbirine dönmüş yaşamlardır kalabalığı bir arada tutan.

Girit ve Midilli’den anılarıyla birlikte gelen aynalar, hep aynı özlemi ayrılık sızısını anlatır gibidir. Bu ağırbaşlı Girit aynalarının ve öykülerinin renkli dili vitrayların arasından mekana sızan ışık dalgaları, insanların yaşamlarına da akıp onu kuşatır. Adaçayı, ıhlamur kokuları yükselirken bu ışığın dans eden kırmaları içinde sessizleşir artık zaman. Taş kahve anılarını her gün bıkmadan paylaşan hasretle yaşlanmış bu insanlarla birleştirirken, aynaların içindeki görüntüye de hiç değişmeyen hayat yerleşmiştir tarihe inat…"






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder