...Kıvır kıvır saçları vardı. Yemyeşil gözleri. Sinirlendiğinde kocaman olurdu o gözler bize bakarken. Uzun uzun parmakları vardı. Ben en çok ellerine hayrandım. O konuşurken gözlerim hep ellerine odaklanırdı. Güzellerdi çünkü..
Kaç sabah okula giderken o eller topladı saçlarımı sayamıyorum.
Bir sürü topuklu ayakkabısı vardı. Çocuktum ozamanlar ve yanına her gittiğimde dolaptaki bütün ayakkabıları indirip tek tek giyerdim. Oda bana "büyü hepsini sana vereceğim" derdi. Ben büyüdüm ama o yanımızda kalamadı. Bizi çok erken yalnız bıraktı.
Daha beraber söyleyeceğimiz şarkılar, birlikte gideceğimiz yerler, beraber çıkacağımız alışverişler vardı. Karşılıklı kadeh kaldırcaktık hani ben sevdiğim adamı anlatıcaktım ona. Oda bana "sev ama asla kendini bir erkeğe ezdirme" diye öğütler verecekti. Çünkü o çok güçlü bir kadındı ve benimde hep öyle olmamı isterdi. Kavga ettiğimde ilk gideceğim insan olacaktı. Gidişiyle kapılarımdan birini kapatmış oldu.
Hastalığından sonraki hali mi? Hiç hatırlamıyorum ben o halini. Onu düşündüğümde benim gözümde hala o gür kıvır kıvır saçları canlanıyor. Gene en şık haliyle kahkahalarını anımsıyorum.
Çok özlüyorum.. Bazen kızıyorum. Teslim oluşuna, gidişine, bizleri böyle yarım bırakışına kızıyorum.
O bana ölümün soğukluğunu yaşatan ilk kişiydi. Birinin artık olmadığını hemde hiç olmadığını kabullenmeyi onunla öğrendim. Unutmayı değil, sadece kabullenmeyi.
Evet artık yoktu! Ve ben artık olmadığını kabullenmiştim. Ama unutmadım. Sadece bununla yaşamayı öğrendim. Üstelik inandım beni gördüğüne, beni duyduğuna hep inandım; çünkü ben ona hep inanırdım!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder