26 Ekim 2014 Pazar

Günlerden Ayvalıkgücü

Bugün günlerden Ayvalıkgücü:) Aslında bizim için her pazar Ayvalıkgücü..
Maç saatini heycanla bekleriz orada olmasak bile ve maç sonuna kadar büyük bir stresle maçı takip ederiz. Bugünde bütün Ayvalıkgücü Belediyespor takımına başarılar diliyoruz ve sonucun iyi olmasını umuyoruz. Liderlikte adım adım ilerlerken bunu kaybetmeyeceklerimi umuyorum:)


23 Ekim 2014 Perşembe

3. Mektup

"Gelme diyecektim geldin. İyi ettin geldiğine. Neredeyiz? Bir şehir yanıyor, dikkat et. Tutuşabiliriz. İşte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına, saçlarının arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl. Yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz" diyor Ümir Yaşar Oğuzcan Aşka Dair Nesirler kitabının sahibini arayan mektuplar kısımında. Kimbilir kaçıncı okuyuşum bu kitabı.
Her okuduğumda bütün o mektupların benim için yazılmış olduğunu hayal ediyorum. Keşke diyorum şimdilerde insanlar sevgilerini böyle dile getirebilse. Kadını anlatmış mektuplarında kadınını anlatmış. Ben okuduğumda "nasıl sevmiş" böyle dedim. Ve "kimdi ona bu mektupları yazdıran" dedim.
Aşka inanlardan, aşka saygı duyanlardım. Eli aşka değen herkesin okumasını şiddetle tavsiye ettiğim bir kitap.




22 Ekim 2014 Çarşamba

Bebek geliyoooooooor:)

 Dokuz aylık bir süreç çok güzel anlatılmış. Benim çok hoşuma gitti. Bebek geliyooooor:))))

21 Ekim 2014 Salı

Yüzyıllık Aşk

Bugün İstanbul Modern de ki Yüzyıllık Aşk sergisinde bir hocamızın istediği üzerine gitmek durumunda kaldım. Gitmeden önce "off ne işim var sergide falan birde taa nerede" diye kendi kendime söylendiğim doğrudur. Fakat gittikten sonra fikrim tamamen değişti. Çok keyifli, güzel ve gezdikçe merak uyandıran bir sergiydi. Aynı zamanda eski sinemaların, oyuncularının ve konuların kısa ve öz olarak ifade edildiği bana göre mükemmel bir sergi.Henüz devam ederken herkesin de gidip görmesini tavsiye ederim. Ve ufak bir iki kare..






19 Ekim 2014 Pazar

Unutursam Fısılda filmine bir dokunuş..


Henüz vizyona girmeden benim tarafımdan beğeni aldı. Belki söylemek için çok erken ama sanırım bu benim şarkılara olan zaafımdan kaynaklı:) 
"Bende delirebilirdim yoldan çıkabilirdim..
 yapmadım kıyamadım sana
 hep keyfini bekledim, yollarını gözledim
 bir küçük kıvılcım istedim.."


18 Ekim 2014 Cumartesi

İnandığım "kadın"

...Kıvır kıvır saçları vardı. Yemyeşil gözleri. Sinirlendiğinde kocaman olurdu o gözler bize bakarken. Uzun uzun parmakları vardı. Ben en çok ellerine hayrandım. O konuşurken gözlerim hep ellerine odaklanırdı. Güzellerdi çünkü.. 
Kaç sabah okula giderken o eller topladı saçlarımı sayamıyorum. 
Bir sürü topuklu ayakkabısı vardı. Çocuktum ozamanlar ve yanına her gittiğimde dolaptaki bütün ayakkabıları indirip tek tek giyerdim. Oda bana "büyü hepsini sana vereceğim" derdi. Ben büyüdüm ama o yanımızda kalamadı. Bizi çok erken yalnız bıraktı. 
Daha beraber söyleyeceğimiz şarkılar, birlikte gideceğimiz yerler, beraber çıkacağımız alışverişler vardı. Karşılıklı kadeh kaldırcaktık hani ben sevdiğim adamı anlatıcaktım ona. Oda bana "sev ama asla kendini bir erkeğe ezdirme" diye öğütler verecekti. Çünkü o çok güçlü bir kadındı ve benimde hep öyle olmamı isterdi. Kavga ettiğimde ilk gideceğim insan olacaktı.  Gidişiyle kapılarımdan birini kapatmış oldu. 
Hastalığından sonraki hali mi? Hiç hatırlamıyorum ben o halini. Onu düşündüğümde benim gözümde hala o gür kıvır kıvır saçları canlanıyor. Gene en şık haliyle kahkahalarını anımsıyorum. 
Çok özlüyorum.. Bazen kızıyorum. Teslim oluşuna, gidişine, bizleri böyle yarım bırakışına kızıyorum.
O bana ölümün soğukluğunu yaşatan ilk kişiydi. Birinin artık olmadığını hemde hiç olmadığını kabullenmeyi onunla öğrendim. Unutmayı değil, sadece kabullenmeyi. 
Evet artık yoktu! Ve ben artık olmadığını kabullenmiştim. Ama unutmadım. Sadece bununla yaşamayı öğrendim. Üstelik inandım beni gördüğüne, beni duyduğuna hep inandım; çünkü ben ona hep inanırdım!! 

17 Ekim 2014 Cuma

Ben'i yazmak:/

Birbiri ile bağlantılı yazılar yazmadığımın farkındayım. Aslına bakarsanız yazmak için oturduğumda kafamda belirmiş birşeyde olmuyor. Hatta sayamadığım kadar çok yazıp yazıp siliyorum satırları. Doğru şeyden bahsetmekle, azda olsa mantıklı olmak arasında gidip geliyorum. Mesela bugün özeleştiri yapmak istiyorum. Evet doğru kendimi eleştirmek istiyorum:)
Çünkü iletişim fakültesi öğrencisi olmama rağmen çokta dolu olmadığımı farkediyorum.
Kendimle yüzleştikçe önümdeki engebeler büyüyormuş gibi geliyor. 
Şimdi başlamanın tam zamanı dediğim anda cesaretimle endişelerim arasında sıkışıyorum ve olduğum gibi devam etmeye karar veriyorum. Fakat "daha fazlasını yapmalısın, yapabilirsin" diyen bir seside nekadar duymazdan gelebilirim ki? 
Hayatta herkesi, herşeyi duymazdan ve görmezden gelebilirsiniz ama kendinizi asla.! Ben ailemin sölediklerinden hep kaçtım fakar kendimden kaçmayı asla başaramadım.. Şimdi şimdi söylemeyi en sevmediğim cümleyi tekrarlıyorum kendime "annem haklıymış". 


16 Ekim 2014 Perşembe

Alışamadığım "İstanbul"

  Geleneksel ile modernin,doğu ile batının,eskiyle yeninin,zenginlik ile fakirliğin,doğru ile yanlışın özetle;bir çok zıtlığın bir arada varolduğu ve yaşadığı,sürekli olan hareketiyle değişime açık aynı zamanda geçmişiyle iç içe olan büyülü bir şehirdir İstanbul.Uzaklaşıldıkça özlenen kavuşmalarda tekrar tekrar aşık olunan,her semtinde,sokağında,köşesinde farklı bir enerji barındıran “Kadim” şehir.
  Eski ikametçilerinin anlatırken ;”Ah Eski İstanbul!” derken bile eskimeyen,umutların şehri olma özelliğini tarihin hem döneminde koruyabilmiş,sokakları kültür kokan,üstünde yürünen toğrağın altında medeniyetlerini saklayan,suskun ve gururlu bir şehirdir.
  Kendisinden başka hiçbir şehire bahşedilmeyen;iki kıtanın,iki kültürün buluşma.üzün ve sevinç geçişlerinin mekanıdır.(Canınızın en sıkkın olduğu bir günde dahi,Boğaz köprüsünden geçerken denizin üzerine düşen güneş ışınlarını görünce , kısa bir süreliğine de olsa tüm kederinizi unutur,manzaranın tadını çıkarırsınız)
  Her mevsiminde bir renk ,her renginde bir umudu barındıran,hem fırsatların hem de yok oluşların ikametgahıdır.Sesiyle de sessizliğiyle de büyüleyebilendir.Gündüz kalabalık gece sakin ancak her daim davetkar…
  Türkiye’de Kentleşme ve Modernizm ölçüsüyle bakıldığında;büyümenin beraberinde getirdiği yıkımlarıda n çok yaşayan şehir olma özelliğindedir.1950’li yıllarda başlayan ve hızlanan göçler ve kentleşme sürecinde İstanbul hem kazancın hem de yok oluşun merkezi olmuştur.
  Bir ucunda abartılı zenginlik diğer ucunda yoksulluğun kol gezdiği,yaşam savaşının hd kalitedeki görselliğiyle İstanbul;Türk tüketim toplumun lokomotif şehir özelliğini taşır.İçindekinin merakından bir çırpıda parçalanan hediye paketi gibi,yaşamsal alanlarının ışık hızıyla konutsal mekana dönüştüğü,akciğerleri tükenmiş maraton koşucusu gibi eski yaşamsal gücünden yoksun ve yorgun.
  Her yaştan ikametçisinin kendine ait bir yaşamsal alanda avunabildiği uyuşturu etkisindeki mekanlarıyla,Türk Toplum yapısında önemli bir konum(?) olma özelliğini hiç kaybetmemiştir.
  Kentleşme adına mekansal ve kültürel yozlaşmanın en hızlı gerçekleştiği,yabancılaşma ve yalnızlığı katlayan yapısıyla,İstanbul şehri kontrol edilemeyen bir büyümenin ve yıkımında kentidir.
  Ama İstanbul’dur O! Tarihe,yıkımlara,insanlara direnen ve yeniden ayağa kalkmanın yolunu her daim bulabilen bir şehir olmuştur.

8 Ekim 2014 Çarşamba

Ege'li birgün

Gününü güzel kılan insanlar vardır. Bugün güne başlamak için en geçerli nedenim "ege bebek" oldu:)
Onun sayesinde günlerdir kaybettiğim  sandığım enerjim geri geldi. 
Evden onu görücem diye öyle sabırsızlıkla çıktım ki.. Çünkü çok çabuk büyüyorlar. 
Zaman onlar için su kadar hızlı. Dün emeklerken bıraktığım Ege, bugün gördüğümde ilk adımlarını atıyordu. Doyasıya sevilebildiği, kucağına sığabildiği zamanları tamda şuan:)
Minicik elleri sürekli tutunmak için bir destek arıyor. 
Zeytin gibi gözleri meraklı bakışlarla sürekli etrafa bakıyordu.
Herşeyi,herkesi biran önce tanımak ister gibi. Sadece o gülsün diye karşısında yeniden çocuk olmak, hayatın bir mucizesine bakmak şu hayatta karşılığı olmayan tek şey belkide. 
Hele eşi benzeri olmayan o kokusu; bahar havası yaşatıyor insana:) 
İçimdeki karanlığa ışığını yayan, bugün bana elini uzatıp gözlerimin içine karşılık beklemeden bakan ve mutlu olma nedenim olan "Ege" ye teşekkür ediyorum:)) 
Bu yazım okuyan herkese saçma, anlamsız gelebilir ama yazmak için Ege kadar geçerli bir nedenim vardı ve bunu boş geçmek istemedim..

3 Ekim 2014 Cuma

Annemin iş aşkı

Bir tatil günü annem tarafından katledilirken ne yapmalıyım? 
Sabah Ayvalık'ın mis gibi havasına uyanmışım gene bir o kadar güzel bir kahvaltıyı karşımda
Cunda Adası varken etmişim. Sonrasında annemin saplantılı iş aşkı dolayısıyla Türk Telekom müşteri hizmetlerinde oturuyorum.
Saatin tik tak sesini bile duyabiliyorum çünkü burada  tatil günü annemden başka 
kendine zehir eden yok:)
Bu arada yazdıklarım kimlere ne kadar ulaşıyor bilmiyorum. Ama şimdiden herkesin kurban bayramını kutluyorum. Saygılar, sevgiler:))

2 Ekim 2014 Perşembe

Kanatlarında kaldı bahar..

Arabada şarkı dinlemeyi çok severim ben. 
Babamda bundan en az benim kadar zevk aldığı için yeni bir cd almış.
Bu sefer ki seçimi Onur Akın'ın "Kanatlarında Kaldı Bahar" albümü.. Ve bu albümün birinci parçasının adı "gezi".. Şarkıda diyoru ki:

"Evde zor tutulanlar hepten unutulanlar,
İki dilim ekmeğe umudu satılanlar,
Katilim terfi eder adalet bulan eder,
Sen söyle kadı emmi kaç numara bu kader,
İleri demokrası hangi yüzün örtüsü,
Suyu,gazı,mermisi tek yaşam belirtisi."


Ama en güzel kısmıda başında daha kelimeleri  bile doğru düzgün söyleyemeyen çocuğun "her yer taksim her direniş (hel lel taksim hel lel direnis)" diyen cılız sesi.!



1 Ekim 2014 Çarşamba

Günaydın Ayvalık..

Benim iki farklı hayatım ve iki farklı evim var. Biri stresinde,kalabalığında boğulduğum İstanbul.!
Diğeri ise huzuru ve sakinliğiyle mutlu olduğum Ayvalık.!
Kısa sürelide olsa bu sabah huzura ayak bastım:) Çok uzun vadeli olmucak olsada burada geçiriğim ve geçireceğim hergün benim için kar.
Buraya hiç gelmemiş olanlar doğal olarak bu söylediklerime asla bir anlam veremeyecektir. Sonbaharı başka güzeldir buranın. Herkesin elini eteğini üzerinden çektiği mevsimdir. Böyle oldumu burada "biz bize kaldık sonunda" deriz:)
Ayvalık insanı fazla kalabalığı sevmez. Sakinlik buranın doğasından var..
Denizin kokusunu alamadımı bunalır Ayvalık insanı..
Oyüzden de şanslıyım evimde deniz arası sadece 5dk:))
Bukadar anlatmışken havamı atmamak olmazdı:D 
Günaydın Ayvalık...