Yazmaya karar verdiğim anlar genellikle spontane gelişir. Şuan da olduğu gibi. Az önce her zaman ki gibi sosyal medyada gezinirken nişanlıma koyduğum isme takıldım. “Hayatım” yazıyordu. Ne kadar büyük bir kelime dimi? Biri çıkıp geliyor ve sizin hayatınızın tümü oluveriyor. Üstelik bu doğumunuza, ilk adımlarımıza, ilk kelimelerinize ve hatta hayata karşı ilk atılımlarınıza bile şahitlik etmemiş biri oluyor. Sizin hayatınızın biryerinde bodoslama giriyor ve tüm “hayatınız” o oluyor.
Sevdiğiniz insana bir sıfat takmak bu zamanlarda çok zor olmaya başladı. Çünkü klişe olmayan birşey olsun derken erkeklere bebeğim diyen kızlar, kızlara minnoş diyen erkekler ürediler. Aşk bir anda en olmucak sıfatlara büründü ve yüceliğini kaybetmeye başladı sanki. Bende onu ilk telefonuma kaydedeceğim zaman “acaba ne yazsam” diye düşünenlerden oldum.
“Aşk” dedim önce. En salt haliyle ilk doğduğu adıyla olsun istedim. Zamanla bu üç harfin içine sığdıramamaya başladım ve bir arayışa girdim.
“Dünyam” dedim mesela bendeki büyüklüğünü, uçsuz bucaklığını anlatmak istedim. Sonra “herşeyim” dedim; olan biten, başıma gelmiş yada gelebilecek herşey olsun istedim. Ama birini haddinden fazla sevince bazı kelimelerin içine sıkıştırmak çokta kolay olamıyor.
Ve sonra “hayatım” dedim ona. Yazının başındada dediğim gibi bir anda çıkıp gelmiş olsada hayatımın tümü olmayı başarabildiği için. Ve bugün onu bir kalıba sokmayı bıraktığımı farkediyorum. Bundan önce ne kadarına şahitlik ettiğini bir kenara bıraktım çünkü ben, bundan sonra ne kadarına şahitlik edeceğini düşünür oldum ve ona “evet” dedim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder