Alelade birgündü aslında dün sabah uyandığımda. Dünü diğerlerinden farklı kılan hiç birşey hemde hiç birşey yoktu gerçekten. Gene okula gidicektim, gene akşam o deli metrobüs kalabalığında eve gelmek için çaba harcıcaktım; ve gün biticekti gene.
Ama bu sefer normal başlayan gün çokta normal bitmedi. Uzun zamandır hayatımda olan insan arkadaşım, dostum, sevgilim bunca yıl herşeyim olabilmiş insan bana hayatımın en güzel gecesini hazırlamış meğer.
Ben sadece normal bir akşam yemeğine gideceğimizi sanıyordum. Sadece normal olmayan şey Su Adaya yemeğe gidiyor olmamızdı. Yemek bitene kadar herşey gene normalken yemeğin bitmesiyle birlikte tuhaflıklar kendini göstermeye başladı.
Önce oturduğumuz masaya bir bayan geldi. "Bu gecenin şanslı çiftinin biz olduğumuzu ve boğaz turu kazandığımızı" söyledi. Şaşırdım çünkü genelde böyle ufak şeyler başkalarına çıkardı ve hep acaba neden bize böyle şeyler çıkmaz derdim. Hatta bunun şaşkınlığıyla aile mi arayıp "boğaz turu" kazandık diye haber verdim:)
Ta ki bindiğimiz yat tam iki yakanın ortasında boğaz köprüsünün altında durana kadar. O andan sonra gerçekten gecenin normal olmadığını anlamıştım. Muhteşem bir evlenme teklifi beni bekliyormuş meğer. Çok şaşırdım çünkü ben bunun hiçbir zaman İstanbulda olacağını hayal etmemiştim. Hep birgün olursa eğer Ayvalıkta olur diye bir düşüncem vardı. Ama bildiğim herşeyi bana unutturan bir gece benim için hazırdı.
Adımı karşıda gördüğümde aklım durmuş olucak ki ilk söylediğim şey "acaba şuanda bunu kaç kişi görüyor, rezil oldum" demem oldu. Şaşkınlıktan olsa gerek ki saçmalamak o anda çok zor olmamıştı benim için:)
Uzun lafın kısası geç mi oldu erken mi oldu bilmem ama dün gece hayatımın en güzel gecesi olduğu bildiğim en net şey.
"Önce Allah asya ve avrupa kıtaları şahit olsun ki seni çok seviyorum" diyen adama binlerce kez "evet" diyebilirim.
Bu yazılır mıydı yazılmaz mıydı bilmem ama hayatımın en mutlu anını herkesle paylaşmak istedim.
27 Aralık 2014 Cumartesi
20 Aralık 2014 Cumartesi
Cunda Taşkahve
Ayvalık'a gidipte Cunda Adasını ziyaret etmeyen yoktur sanırım:) Belkide hiç değişmeyen, hiç yok olmaya başlayamayan nadir yerlerden olan Taşkahve vardır; Cunda da. Geçen gün tesadüfen bir arkadaşımın kuzeninin çıkartmış olduğu kitap geçti elime. Berrin Akın Ayvalık'ı ve Ayvalık' Ayvalık yapan değerleri okadar güzel anlatmışki kitabında ben bayıldım. Özellikleri "Ayvalık Evleri" diye yazmış olduğu yazı orada olmasamda beni oraya bir götürdü getirdi.:) Ama şimdi "Taşkahve" için yazmış olduğu yazıyı paylaşmak istiyorum burada.
"TAŞ KAHVE
Denizin muhabbete eşlik ettiği ve senelerdir insanını hiç küstürmeyen, her dönemin adressiz bulunan kuşakları bir arada yaşatabilen tarihi mekanın adıdır Taş Kahve.Tanımayanlar için ilk karşılama her zaman mütevazıdır ki aslında onu senelerdir yaşatan da bu sadeliğe sığan derinliğidir, sessizliğidir. Her yeni zamanın ya da geçmiş kuşağın insanı için Taş Kahve’de olmak aslında bu derinlikte kendiyle olma isteğidir. Bu tarihi canlı mekan, zamanları tutan felsefeyi yaratmıştı insanıyla.
Kendini doğallığıyla saklayabilmiş ve insanı her an böyle kendine çeken ve kendiyle buluşturan kaç mekan yaşayabiliyor değişen zamanlara inat…
Tek katlı kare yapının tüm cephelerini çok yüksek ve geniş tutulmuş pencere açıklıkları kaplar. Sarımsak taşı ile çerçeveleri yuvarlak kemerli bir tarz yaratılmıştır. Her bir pencerenin ortasını ince bir sutunce böler ve tabii ki bunların üzerinde taş kahvenin imzasını atacak şekil yerleşir. Şekiller belki de denize bakmalarından dolayı martı oluverirler pencerelerde.
İç mekan ise aslında yazılan bu derinliğin tam karşılığını bulan görüntüyü sunar. Mekan insanlaşmıştır, insan soluğu, duyguları ve anıları sarar sarmalanır onun iç dünyasında.
Taşıyıcı sistem kullanılmadığı için içerde çok geniş bir mekan duygusu yaratılmıştır. Aynı zamanda insanı ayıran, görüntüyü parçalayan hiçbir ögede yoktur ortada.
İnsan mekanda ve insanladır. Ortak bir kalabalıktır bu. Birbirine dönmüş yaşamlardır kalabalığı bir arada tutan.
Girit ve Midilli’den anılarıyla birlikte gelen aynalar, hep aynı özlemi ayrılık sızısını anlatır gibidir. Bu ağırbaşlı Girit aynalarının ve öykülerinin renkli dili vitrayların arasından mekana sızan ışık dalgaları, insanların yaşamlarına da akıp onu kuşatır. Adaçayı, ıhlamur kokuları yükselirken bu ışığın dans eden kırmaları içinde sessizleşir artık zaman. Taş kahve anılarını her gün bıkmadan paylaşan hasretle yaşlanmış bu insanlarla birleştirirken, aynaların içindeki görüntüye de hiç değişmeyen hayat yerleşmiştir tarihe inat…"
8 Aralık 2014 Pazartesi
Çınar
Bir adam vardı tanıdığım kökleri sapa sağlam,dimdik ayakta duran. Ait olmadığı biryerde öyle derinden salmıştı ki köklerini kimse anlayamazdı başka yerden savrulup geldiğini.
Kimine baba, kimine abi, kimine kardeş ve bir çok insana yoldaş olmuştu.
Koca bir çınar ağacı gibiydi.
Yapılı, iri yarı biri değildi ama kocaman yüreğine bir çok insanı sığdırmıştı.
Ben çok geç tanıdım bu koca yürekli adamı. Şimdi ardında sadece iyiki tanımışım, iyiki bilmişim diyebiliyorum. Ondan geriye koskoca güzel bir aile kaldı.
Söylücek çok şey var ama iyiliğini anlatmak için kafamdaki binlerce kelimeyi bir araya getirip doğru cümleleri yazamıyorum. Onun gidişini anlatıcak en kısa ve net cümlede sanırım bu olsa gerek:
"Ayvalık'ı "eniştesiz" bıraktı bu koca yürekli adam."
2 Aralık 2014 Salı
Evim.!
Ve sonunda evimdeyim..
Yaşamak zorunda olduğum hayattan, asıl yaşamak istediğim hayata ufak bir kaçamak yaptım:) Üniversite sınavlarına hazırlanırken herbirimizin hayali kazanıp Ayvalıktan gitmekti. Birçoğumuz gittik; ve aslında asıl istediğimizin bu olmadığını anladık. Tatilleri iple çeker hale geldik. Ufacık bir boşluk olsa da Ayvalık'a gitsek demelerimiz başladı. Ve hep bir bahane bulup buraya gelmeyi başardık. Çünkü kendimiz olabildiğimiz tek yer herzaman burası oldu. Çünkü sadece burada huzurlu olabildik. Çünkü çocukluğumuz burasıydı. Gidince anladık ki asıl olmak istediğimiz yer aslında tam olarak Ayvalık'tı.
Yaşamak zorunda olduğum hayattan, asıl yaşamak istediğim hayata ufak bir kaçamak yaptım:) Üniversite sınavlarına hazırlanırken herbirimizin hayali kazanıp Ayvalıktan gitmekti. Birçoğumuz gittik; ve aslında asıl istediğimizin bu olmadığını anladık. Tatilleri iple çeker hale geldik. Ufacık bir boşluk olsa da Ayvalık'a gitsek demelerimiz başladı. Ve hep bir bahane bulup buraya gelmeyi başardık. Çünkü kendimiz olabildiğimiz tek yer herzaman burası oldu. Çünkü sadece burada huzurlu olabildik. Çünkü çocukluğumuz burasıydı. Gidince anladık ki asıl olmak istediğimiz yer aslında tam olarak Ayvalık'tı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)